Kanseri besliyoruz | " /> Kanseri besliyoruz | "/>

En Sıcak Konular

Kanseri besliyoruz

19 Ocak 2012 10:09 tsi
Kanseri besliyoruz Uzmanlar, önlem alınmazsa 2030’lu yıllarda kanserli hasta sayısının yarım milyonu bulacağını tahmin ediyor. Peki, bu kötü gidişin sebebi ne? Ne oldu da hastalık patlama noktasına geldi?

Kanser, artık, hayatımızın bir gerçeği. Gün geçmiyor ki bir yakınımızın, tanıdığımızın veya ünlü birinin bu hastalığa yakalandığına şahit olmayalım. Kimi mağlup oluyor bu amansız savaşta kimi galip geliyor. Yönetmen Tomris Giritlioğlu; senarist Meral Okay; oyuncu Vahide Gördüm, Deniz Uğur; şarkıcı Nilüfer ve Adnan Şenses son dönemde kansere yakalanan ünlüler arasında. Gazeteci Savaş Ay’ın annesi sanatçı Şükran Ay ve reklamcı Ali Taran’ın eski eşi Selma Ann Desmond da yakın zamanda kansere yenik düşen isimlerden.

Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın mücadele ettiği en önemli sağlık sorunu kanser. Tehlikeye dikkat çekmek isteyen Birleşmiş Milletler (BM) konunun önemine binaen gündemini ilk kez kansere ayırdı. 19–20 Eylül 2011’de ABD’nin başkenti New York’ta düzenlenen toplantıda hastalıkla mücadele için dünya ülkelerine çağrı yapıldı. İlk kez 2001’de AIDS’i gündemine alan BM, böylece tarihinde ikinci kez bir sağlık sorunu için toplandı. Çok sayıda üst düzey yetkilinin bulunduğu zirvede hastalıkla ilgili ortaya konan rakamlar tehlikenin ürkütücü boyutlara ulaştığını gösteriyor. Buna göre, son on yılda kanser hastalarının sayısı yüzde 20 oranında arttı. Bu her yıl dünyada 12,7 milyon kişinin kansere yakalanması anlamına geliyor. Yapılacak çok şey olmasına rağmen her yıl 7,6 milyon kişi kanserden ölüyor. Böyle giderse 2030’da yılda görülen kanser sayısı 21,4 milyona, kanserden ölen sayısı ise 13 milyona ulaşacak. Rakamlar, bütün insanlığı endişelendiriyor. Peki, kötü gidişin sebebi ne?


Anne karnında başlıyor!

Kanser, sağlıklı olduğu düşünülen bir hücrenin normal davranışlarını düzenleyen mekanizmaların bozulması sonucu oluşuyor. Günümüzde bu mekanizmanın bozulmasına sebep olan çok sayıda faktör (çevre, kötü beslenme, sigara, obezite, güneş vs…) var. Bu yüzden günden güne kanser vakalarının sayısı artıyor. Ayrıca, nüfusun giderek yaşlanması kanser artışında etkili oluyor.

TBMM Kanser Araştırma Raporu’nun verileri hastalıktaki artışı gözler önüne seriyor. Türkiye’de 2004’te yüz binde 167 olan kanser görülme hızı, 2005’te yüz binde 180’e, 2006’da yüz binde 200’ün üzerine çıktı (2006’dan sonra ölçümler matematiksel tahminle yapıldı). Bu oranların rakamsal değerini Sağlık Bakanlığı’nın verilerinde görmek mümkün. Buna göre, 2002’de 85 bin 939 olan kanserli hasta sayısı 2010’da 214 bin 131’e çıktı.

TBMM raporunda, kanser artışının sebepleri sıralanırken iki önemli sorun üzerinde duruluyor: “Beslenme ve değişen çevre şartları.”

Kanser Araştırma Komisyonu Başkanı ve AK Parti Milletvekili Doç. Dr. Kemalettin Aydın, kanser artışında çevre faktörlerinin etkisini yüzde 85–90 olarak açıklıyor. Kanser oluşumunda çevre etkisinin dünya ortalamasına göre Türkiye’de 700 kat fazla olduğuna dikkat çekiyor. Baz istasyonları, yüksek gerilim hatları, sudaki arsenik diğer sebepler arasında gösteriliyor. Aydın, buna rağmen, Avrupa ülkelerine göre Türkiye’de kansere yakalanan hasta sayısının az olduğunu belirtiyor. Ancak mücadele konusunda geç kalındığına dikkat çekiyor: “Türkiye’de 100 bin kişiden 200’ü, dünyada ise yüz bin kişiden 400’ü kansere yakalanıyor. Ama onlar kanseri birinci evresinde teşhis ederken biz dördüncü evrede teşhis ediyoruz. Bu yüzden kanserden ölümler çok oluyor.”

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, kanserin artış göstereceğine vurgu yapan bir diğer isim. Ona göre de Türkiye’deki artışın ana sebebi hava, su ve toprak; yani çevre şartları. Çevrenin kanser üzerindeki ilişkisine dikkat çeken Topuz, kanserin anne karnında başladığını söylüyor: “Çocuk anne karnına düştükten sonra anne sigara içmese bile çevreden aldığı duman etkili oluyor. Egzozdan çıkan duman bile anne karnındaki bebeği etkiliyor. Çalışmalar gösteriyor ki doğmamış çocukların amniyon sıvısında bol miktarda deterjan, böcek ilacı, plastik atıklar var. Yani kanserojen maddeler. Hatta anne sütünde bile bunlara rastlıyoruz.” Çevre faktörlerinin yanı sıra beslenmenin de anne karnında önemli olduğunu ifade eden Topuz, organik beslenmeyle bebeklerin yüzde 60 oranında kanserden korunacağını belirtiyor. 

Bütçedeki payı yükseliyor

Kanser artışına bağlı olarak üzerinde durulması gereken hususlardan biri hastalığın maliyeti. Hastalık ölümlere sebep olmanın yanı sıra ülke ekonomisine de ciddi kayıplar verdiriyor. Öyle ki BM, kanser için şimdiden önlem alınmazsa hiçbir dünya ekonomisinin bunu kaldıramayacağı görüşünde. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, kanserin dünyaya maliyeti yılda 1 trilyon dolar.  Türkiye’ye maliyeti ise yılda 2,3 milyar avro. Avrupa ülkelerinin harcamalarıyla kıyaslandığında Türkiye kansere harcama yapan ülke sıralamasında 6’ncı. Önünde İngiltere, İtalya, Almanya, Fransa ve İspanya bulunuyor. Kanser tedavisine harcanan para, Sağlık Bakanlığı bütçesinin beşte birini oluşturuyor. Uzmanlara göre, bu rakamın yüzde 10-20’si korunmak için harcansa ciddi artış olmaz.

Türkiye’de en çok görülen kanser türlerine bakıldığında harcanan paranın hayli yüksek olduğu anlaşılıyor. Akciğer kanserinin 14 bin, kolon kanserinin 12 bin, yumurtalık kanserinin ise 10 bin dolarlık tedavi maliyeti bulunuyor. Rakamlar sadece işin görünen kısmıyla ilgili. Kansere yakalanan hastanın iş gücünü kaybetmesi, ona bakan kişilerin durumu gibi faktörler de daha ağır yük getiriyor. 

Doğuda sindirim, batıda deri Peki, ülkemizin kanserle ilgili bir sosyal politikası var mı? Türkiye kanserle savaşta neler yapıyor? Kanserin artış göstermesine bağlı olarak 2003–2004 yıllarında Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi tarafından Ulusal Kanser Kontrol Programı yapıldı. Bu programda beş başlık üzerinde duruluyor. En önemlisi güvenilir kanser verileri elde etmek. Sonrasında ise kanseri önlemek, tarama yapmak, tedavi etmek ve palyatif bakım geliyor.

Hacettepe Üniversitesi Rektörü ve Kanserle Savaş Daire Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer, tuttukları kayıtlar sayesinde Türkiye’nin çok yol katettiğini kaydediyor: “Bu kayıtlar bize kaç kanserli hastamız olduğunu, hangi kanserin ne kadar artış gösterdiğini, nasıl önlemler alınması gerektiğini gösterdi.” Kanser Kontrol Programı’nın en önemli sonuçlarından biri Türkiye’nin kanser haritasının çıkarılmış olması. Çünkü bölgelere göre kanser farklılık gösteriyor. Örneğin, doğuda sindirim sistemine bağlı kanser türleri daha fazla görülürken batı ve güneyde tiroit ve deri kanserleri öne çıkıyor. Bu sıralamaya göre batıda ve güneyde rahim ağzı, yumurtalık; doğu ve Karadeniz’de daha çok mide, kolon, bağırsak kanserleri görülüyor. Tuncer, bu farklılığın sebebini genetik yatkınlık ve batıdaki sanayileşme gibi etkenlere bağlıyor.

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Medikal Onkoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Yavuz Özışık son günlerde kadınlar arasında hızla artan meme kanserinin kanser ölümlerinde akciğer kanserinden sonra geldiğine dikkat çekiyor. Bunun önüne geçmek için 20-39 yaş için her ay kendi kendini muayene, 3 yılda bir klinik muayene; 40 yaş ve üzeri içinse her yıl klinik muayene ve mamografi tavsiye ediyor.

 Cipslere ‘kanserojen’ yazılsın

Tütün, alkol, şişmanlık ve hareketsiz hayat, Türkiye’deki kanser artışının önemli sebeplerinden. Bu dört unsurla mücadele edilirse kanser riskinin yarı yarıya azalacağı tahmin ediliyor. Bu anlamda en büyük adım sigaranın kapalı alanlarda yasaklanması. Tuncer, bu sayede sigaradan dolayı acillere başvuru sayısının azaldığına dikkat çekiyor. Sigaradan dolayı kanser vakalarında azalmayı görmek içinse 20 yıla ihtiyaç olduğunu belirtiyor.

Sigara tüketiminin fazla olmasından dolayı akciğer kanseri Türkiye’de ilk sırayı alıyor. Her yıl kansere yakalanan 150 bin kişinin 90-100 bini sigara ile doğrudan ilişkili. Sadece sigara değil, puro, pipo, nargile de kanser yapıcı etkiye sahip. Hatta pasif olarak sigara dumanına maruz kalmak, yani ‘duman altı olmak’ da akciğer kanseri için bir risk faktörü. Zira geçen günlerde sigara içilen bir evde yaşayan iki köpeğin kansere yakalandığı ve birinin hayatını kaybettiği gündeme geldi. Sigara dumanında 100’den fazla kanser yapıcı madde var. Tütün, en çok akciğer kanserine yol açmakla beraber; ağız, yemek borusu, gırtlak, mide, kalın bağırsak, mesane, pankreas, rahim ağzı kanserleri ile bazı lösemilerin oluşumunda da rol oynuyor.

Uzmanlar, kanseri önlemede devletin alacağı önlem listesine sigaradan sonra alkolün eklenmesini öneriyor. Tuncer, bu konuda zorlandıklarını itiraf ediyor. Meclis’in alkolle ilgili bir düzenleme yapmak istediğinde ‘gerici’ suçlamasına maruz kaldığını dile getiriyor. Sigara paketleri gibi alkol şişelerinin üzerine de ‘öldürür’ ibaresi yazılmasını öneriyor: “Bugün Avrupa alkole karşı tedbir alıyor. Ciddi olarak alkolle savaşıyorlar, bunu gençleri korumak için yapıyorlar. Bizim de geleceğimizi korumamız gerekiyor. Nasıl ki gazetede sigara reklamları yasak, alkolün de sayfa sayfa reklamı olmamalı.”

Kanserle mücadelede sigara ve alkolden sonraki diğer engeller şişmanlık ve hareketsiz hayat. Sağlık Bakanlığı’nın obeziteyle savaş için okul kantinlerinde fast food tarzı ve asitli yiyecekleri yasaklama gerekçesinin başında kanser artışının önüne geçmek geliyor. Ayrıca baz istasyonlarına sınırlama getirilmesi, genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili önlem alınması, kansere sebep olan maddelerin yer aldığı ürünlere ‘kanserojen’ ibaresi yazılması mücadele için önemli. Tuncer, cipslerde bulunan tehlikeye dikkat çekiyor. İçinde bulunan akrilamid maddesinin kanserojen olduğunu, dolayısıyla cipslerin üzerine ‘kanserojen madde içerir’ uyarısı yazılmasını öneriyor.



Kanser taraması yaptırın!

Tütün ve alkolden uzak duranlar, sağlıklı beslenenler ve spor yapanlar kanserle mücadele için önemli bir adım atmış oluyor. Ancak kanseri önlemek için yeterli değil. Bakanlığın kanser artışına karşı aldığı önlemlerin başında ‘Kanser Erken Teşhis Tarama ve Eğitim Merkezleri’ geliyor. Prof. Dr. Murat Tuncer, kısa adı KETEM olan merkezlerin dünyada benzeri olmadığını, bu merkezlerde basit taramalar yaptırarak erken teşhiste önemli adımlar attıklarını anlatıyor. Örneğin bu merkezler sayesinde son üç yılda 1500’den fazla kadın meme kanserine, binlerce kadın ise rahim ağzı kanserine yakalanmaktan kurtulmuş. Şu anda 123 olan merkez sayısı 2015’te 300’e çıkarılacak. Bakanlık, kanserle mücadelede bu merkezin etkin bir hâle gelmesi için düğmeye bastı.

Türkiye’de bu yıl hayata geçecek çalışmayla zorunlu kanser taraması geliyor. Erken teşhisin önünü açacak uygulamada herkes muhtemel risklere karşı aile hekimi tarafından kontrole çağrılacak. Hekim, “Muhtemel riskleri önlemek için kanser taraması yaptırma zamanınız geldi. KETEM’den randevunuzu aldım. Lütfen testlerinizi yaptırın.” diyecek. Uygulamada, 30 yaş sonrası kadınlara rahim ağzı kanseri, 50 yaş üstüne ise meme kanseri taraması yaptırma zorunluluğu getirilecek. Ailesinde kanser hastası olanlarda ise yaşa bakılmaksızın tarama yaptırma şartı koşulacak. Taramaların hepsi ücretsiz olacak. Kanser taramasıyla en sık görülen meme, bağırsak, rahim ağzı kanserlerinin erken evrede tespit edilerek önüne geçmek mümkün. Ayrıca cilt, akciğer, karaciğer kanserlerinde de tarama programlarının gelişmesi için çalışmalar yapılıyor.

 

Tarım ilacıyla zehirleniyoruz!

Kanser artışında bir diğer etken beslenme. Doğru ve düzenli beslenerek hastalık riski azaltılabilir; ama bu Türkiye şartlarında pek mümkün görünmüyor. Kanserden korunmak isteyenler tercihini organik gıdalardan yana yapıyor. Türkiye’de hemen bütün illerde organik pazarlar görmek mümkün. Hatta marketlerde ekolojik/organik ürün adı altında birçok ürün satılıyor. Ancak bu ürünler çok pahalı. Pazarda elmanın kilosu 1 TL iken organik pazarlarda bu rakam asgari 3 TL. Ürünlerin pahalı olması, dolayısıyla rağbet görmemesi üreticilerin satış hilelerine başvurmasına yol açıyor. Türkiye’de organik ürünün gerçekliği de tartışmalı. Yani, organik ürün satışı yapan yerlerin güvenilir sertifika taşıyıp taşımadığını araştırmak gerekiyor.

Kimya Mühendisi Mennan Uysal Kuzanlı, organik tarıma geç başlamış olmanın dezavantajı olarak görüyor bunları. Fiyatların pahalı olmasını normal karşılıyor; ama bir şartla: “Maliyet açısından istenen şekilde üretimler yapılıyorsa, organik ürün için bütün aşamalar gerçekse pahalı olması normal. Çiftçinin bir ürüne organik demesi için arazisini üç beş sene tarıma açmaması, zirai ilaç veya kimyasal kullanmaması gerekiyor. Bunlar oluyor mu, onu kimse bilmiyor. Organik ürün yetiştirecek insanların ilgili kuruluştan sertifika alması lazım. Sertifikasyonu yapan firmaların bitkinin tohumundan ekim-dikimine ve gelişmesinden hasadına kadar çok ciddi denetim yapması gerekiyor.” 

Türkiye Sebzeciler Meyveciler ve Seyyar Pazarcılar Federasyonu (TÜSPAF) Başkanı Mehmet Çakman da çarşı, pazar ve marketlerde ‘organik’ diye satılan ürünlerin aslında öyle olmadığını öne sürüyor. Hayvanların bile eskiden olduğu gibi meralarda otlamadığını, suni yemlerle beslendiğini dile getiren Çakman, “Ülkede organik gübre yok ki organik tarım olsun.” diyor. Yetkililer, sertifikasyon veren firmaların güvenirliğinin organik tarımın en önemli yönü olduğu görüşünde. Bunun için sertifika veren kuruluşların, bilim adamlarının veya devletin organik tarım yapan kişileri habersiz denetlemesi gerekiyor. Ayrıca Tarım Bakanlığı’nın zirai ilaçlardaki vergiyi artırması, alınması gereken önlemler arasında sayılıyor. 

 Tarım ilacı kullanımı ile kanser hastalığının görülme sıklığı arasında ciddi bir ilişki var. Örneğin araştırmalarda, meme kanseri hastalarının meme dokularında tarım ilacı kalıntısı bulundu. Bu konuda yapılan çalışmalar Türkiye’nin de çok ciddi sıkıntı içinde olduğunu gösteriyor. Yetkililer, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tarım ilacı analizlerini açıklayamadığını iddia ediyor: “Ülkemizde ne kadar tarım ilacı kullanılıyor, meyve ve sebzelerde ne kadar kalıntı var bilmiyoruz. Artık annelerin sütünde, insanların yağında tarım ilacı var. Yemişiz ilaçlı sebzeyi, meyveyi, yağımıza yapışmış.” Konuyla ilgili araştırmalardan biri Gazi Üniversitesi’ne ait. Ankara’da toplanan yağ dokusu örneklerinde tarım ilacı kalıntılarının bulunduğu tespit edildi. Bununla ilgili son çalışma Temmuz 2010’da yayımlandı. Adana Adli Tıp Morgu’ndan alınan doku örneklerinin tamamında tarım ilacı kalıntısı bulundu. Ayrıca, meyveler üzerindeki kalıntılara da dikkat çekiliyor. Meyveleri yıkarken zaman zaman elde hissedilen kaygan maddenin petrol ürünü bir mum olduğuna dikkat çekiliyor. Elma, avokado, limon, portakal, kavun, karpuz, şeftali gibi meyvelere parlaklık vermek için bu tabaka kullanılıyor. Söz konusu bu mumların içinde benomil denilen kanserojen madde var.

Kanserden korunmak için organik beslenmek bütçe açısından mümkün olmayabilir. Bunun için yapılması gereken en önemli şey meyve ve sebzeleri mevsiminde tüketmek. Bunun dışında alınan ürünlerin üzerindeki renklendirici, koruyucu katkı maddelerine dikkat edilmesi gerekir. Peki, bu nasıl anlaşılır? Gıda katkılarının birçok çeşidi var. Bu katkılar besinlere tatlandırıcı (aspartam), koruyucu (benzoatlar), renk verici (E102) yahut lezzet artırıcı (MSG) amaçla ekleniyor. MSG’nin bazı insanlarda aşırı duyarlılığa yol açabileceği biliniyor. Şeker yerine kullanılan aspartamın göz kapakları, dudaklar, el ve ayaklarda şişmeye sebep olabileceği; koruyucu olarak eklenen benzoatların ciddi alerjik durumları tetikleyebileceğini gösteren gözlemler var. Besinlere renk vermek amacıyla eklenen maddeler içinde en sık alerjik reaksiyon yapanı: E102. Bu madde, duyarlı kişilerde astım ve kurdeşen ataklarına yol açabiliyor. Uzmanlar, katkı maddeleriyle ilgili, “Bu konuda bilinenler, bilinmeyenlerden çok az.” diyor. Bireylerin katkı maddeli ürünleri almaması, devletin de sınırlandırma veya yasaklama getirmesi tavsiye ediliyor.  

 



Gelenek gitti, kanser geldi!

Uzmanlar kanserde artışın önüne geçmek için en etkin yöntemlerden birinin geleneklere dönüş olduğuna dikkat çekiyor. Yani yediğimizde, içtiğimizde, giydiğimizde eskiye dönüş. Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk, sofra kültürümüzü yaşatmaya, pişirme yöntemlerini korumaya davet ediyor. Prof. Dr. Erkan Topuz da katkı maddelerinin bulunduğu besinlerden uzak durulmasını tavsiye ediyor. Organik beslenerek, katkı maddeli ürünlerden uzak durarak bireysel önlem alınabileceğini vurguluyor: “Herkesin bahçesi olmayabilir, balkonda bir saksıda domates, biber yetiştirebilirler. Dışarıdan aldıkları sütle yoğurt yapabilirler. Şampuan yerine eskiden olduğu gibi zeytinyağlı sabun ve durulama suyuna elma sirkesi katabilirler. Yün yataklar, yün yastıklar yapıp sentetikten uzak durabilirler. Ketenli, pamuklu giyecekler giyebilir, iç çamaşırlarını kaynatabilirler.”  

Bireysel olarak alınacak önlemler var elbette; ama kanser gibi önemli bir sağlık sorunu için devletin daha fazla tedbir alması gerekiyor. Dünya genelinde kanserle mücadele eden ülkelerin başında Kanada, Almanya, ABD ve Fransa geliyor. Örnek gösterilecek iki ülke Norveç ve İsveç. İsveç’te 2025 yılında bütün araçların elektrikli olması planlanıyor. Mazot ve benzinli araçlar kaldırılıyor. Başka tedbir bütün gıdaların organiğe çevrilmesi. Bunun dışında zirai ilaç denen (pestisit ve herbisit) böcek ilaçlarına yüksek oranda vergi getirilmesi birçok ülkenin kanserle mücadele konusunda aldığı tedbirler arasında.

Büsbütün umutsuz ve çaresiz de değiliz. İstatistiklere göre, kanserden ölümlerin 2,8 milyonu, yani üçte birinden fazlası önlenebilir. Ancak devletin atacağı adımlar ve bireyin alacağı önlemlerle. Son olarak dua ve inancın kanser tedavisinde süreci olumlu etkilediğini söylemekte yarar var. Mesela San Francisco’da yapılan bir çalışmaya göre, dua edenlerin daha az kemoterapiye ihtiyaç duyduğu, daha az komplikasyon yaşadığı tespit edilmiş. 



Kanser nedir?

Kanser, hücrelerde DNA’nın hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz veya anormal bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır. Günde vücudumuzda (DNA’da) yaklaşık 10 bin mutasyon olmasına rağmen bağışıklık sistemimiz her milisaniye vücudumuzu tarar ve kanserli hücreleri yok eder. Buna rağmen kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri toplanarak urları (tümörleri) oluşturur, tümörler normal dokuları sıkıştırabilir, içine sızabilir veya tahrip edebilir. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan veya lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilir. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.

Kanserler oluşmaya başladıkları organ ve mikroskop altındaki görünüşlerine göre sınıflandırılır. Farklı tipteki kanserler, farklı hızlarda büyür, farklı yayılma biçimleri gösterir ve farklı tedavilere cevap verir.

 

Kanser türlerine göre maliyet ($)

Nefes borusu ve akciğer: 14.064,  Kolon ve rektum: 12.328, Yumurtalık: 10.050,  Melanoma (deri): 1.082, Meme: 4.292,  Serviks uteri: 2.297, Prostat 1.579, Mesane 1.485, Mide: 2.413

Tütüne bağlı kanser ölümleri

 Soluk borusu, bronş, akciğer kanserlerinin yüzde 71’i  Gırtlak kanserlerinin yüzde 59’u  Üst solunum, sindirim yolları kanserlerinin yüzde 59’u  İdrar torbası kanserlerinin yüzde 27’si  Böbrek kanserlerinin yüzde 26’sı  Pankreas kanserlerinin yüzde 21’i  Lösemilerin yüzde 12’si

En önemli sağlık sorunu (%)

Kanser    : 80,5

Kalp damar hastalıkları    : 60,4

AIDS    : 20

Kaç yaşında hangi tarama yapılmalı?

ERKEKLER İÇİN

20’li yaşlar:

    Chlamydia taraması: Cinsel olarak aktif olanlarda ve risk grubunda her yıl.
    Melanoma taraması: Her 5 yılda bir kez, yüksek risk grubunda ise her yıl.
    30’lu yaşlar:
    Tiroid fonksiyonları: Her 5 yılda bir.

40’lı yaşlar:

    Koleraktal kanser taraması: Risk grubunda olanlarda her yıl gaitada gizli kan araması, her 5 yılda bir sigmoidoskopi, her 10 yılda bir kolonoskopi.
    Prostat kanseri taraması: Yüksek risk taşıyanlarda her yıl rektal muayene ve PSA testi.

50’li yaşlar:

    Kolorektal kanser taraması: Her yıl gaitada gizli kan aranması, her 5 yılda bir sigmoidoskopi, her 10 yılda bir kolonoskopi.
    Prostat kanseri taraması: Her yıl rektal muayene ve PSA testi.

KADINLAR İÇİN

20’li yaşlar:

    Chlamydia taraması: Cinsel olarak aktif olanlarda ve risk grubunda her yıl.
    Melanoma taraması: Her 5 yılda bir kez, yüksek risk grubunda ise her yıl.
    Meme kanseri taraması: Her 3 yılda bir meme muayenesi, yüksek risk grubunda ise mamografi önerilmektedir.
    Serviks kanseri taraması: Risk faktörlerine göre her 1–3 yılda bir Pap-smear testi.

30’lu yaşlar:

    Serviks kanseri taraması: Her yıl Pap-smear testi. Düşük risk grubunda olanlarda ise 3 negatif sonuç sonrası her 3 yılda bir.
    Tiroid fonksiyonları: Her 5 yılda bir.

40’lı yaşlar:

    Meme kanseri taraması: Her 1-2 yılda bir meme muayenesi ve mamografi.
    Kolorektal kanser taraması: Risk grubunda olanlarda her yıl gaitada gizli kan araması, her 5 yılda bir sigmoidoskopi, her 10 yılda bir kolonoskopi.

50’li yaşlar:

    Osteoporoz taraması: Postmenapozal kadınlarda her 2 yılda bir.
    Meme kanseri taraması: Her yıl meme muayenesi ve mamografi.

Korunmanın yolları

    Fast food yemeyin yahut azaltın! Çünkü hemen yanarak elde edilen fast foodlar, bazı hazır ve gazlı içecekler, şekerleme, çikolata ve gofret gibi gıdaların hiçbir besin değeri yok.
    Karanlıkta uyuyun. Çünkü insan vücudu nasıl güneşten besleniyorsa karanlıktan da besleniyor. Melatonin hormonu, karanlıkta salgılanıyor. Bu anti kanser birçok hücreyi yeniliyor. Saat 22–23 ile 02–03 arasındaki saatlerde ayakta olmayın, uyuyun.
    Sigara içmeyin! Çünkü Türkiye’deki kanserlerin 90–100 bini kanserle direkt ilişkili. Sigara içenlerin yanında dahi bulunmayın. Dumanında 4 binden fazla kimyasal madde var.
    Cep telefonunda kulaklık kullanın, cep teflonunun bulunduğu odada uyumayın. Çünkü gece uykusunda vücudun bağışıklık sistemi zayıflıyor. Uykunun en ağır yerinde cep telefonlarının manyetik dalgaları vücuda her zamankinden fazla zarar veriyor. Telefon ilk çaldığında açmayın, şarjda takılıyken konuşmayın.
    Televizyonu düğmesinden kapatın. Çünkü kumandadan kapatılan televizyon radyasyon yaymaya devam ediyor.
    Florasan lambadan, yüksek enerjili ısıtıcıdan ve bilgisayardan uzak durun. Çünkü radyasyon kanserin en önemli sebeplerinin başında. Bu cihazların yaydığı aşırı radyasyon havada asılı kalarak solunum yoluyla akciğerlere ulaşır.
    Kozmetiği azaltın. Çünkü rujlarda kömür katranı, allıkta ise asbest var. Koltuk altı deodorantları, duş jelleri, şampuanlar tehlikeli. Zeytinyağlı sabun yahut bebek şampuanı kullanın.
    Çizilmiş veya eski teflon tavaları kullanmayın. Çünkü kanserojen madde içeriyor. Teflon yerine çelik kullanın. Plastik kaplardan uzak durun.
    Her hastalandığınızda röntgen çektirmeyin. Çünkü radyasyon zararlı.
    Suyu damacanadan içmeyin. Üç ayda bir markasını değiştirin.  Ülkemizde sular sadece ruhsat alındığında kontrol ediliyor, daha sonra çok nadir. Kaynağı ve çıktığı bölgeye göre devamlı değişiklik gösterebiliyor. O yüzden üç ayda bir markasını değiştirin. Eve gelen suyu cam şişelere boşaltın. İyi bir filtre sistemi faydalı olabilir; ancak su filtrelerinin vücuda çok faydalı bir element olan magnezyumu tuttuğu söyleniyor.
    Zeytinyağı tüketin. Çünkü zeytinyağı, özellikle sızma zeytinyağı kanserin baş düşmanı.
    Pamuk, keten, yün, kenevir giyin. Çünkü giysiler, üretim esnasında bazı kimyasalların kullanılmasıyla ağartma işlemine tabi tutulur. Bu esnada kullanılan kimyasalların kanserojen özelliği olabiliyor.
    Beyazları kaynatın. Beyaz iç çamaşırlarını, yeni aldığınızda giymeden önce mutlaka kaynatın. Hem de iki kere! Çünkü bu çamaşırlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor.
    Oda spreyi kullanmayın. Çünkü meyve kokulu oda spreyleri kanserojen madde içeriyor. Organik çiçeklerden elde edilen saf uçucu yağlar en ideali.
    Ilık suyla yıkanın. Çünkü kaynar suyun içinde bulunan klor arsenikle birleşerek kanserojen kimyasallar ortaya çıkarabiliyor.

Kanser bir gün tarih olacak

Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği, merkezi Cenevre’de bulunan Dünya Kanser Savaş Örgütü’nün (UICC) 280 üyesinden biri. Dernek Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk, bu yıl Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde Türkiye’yi temsil etti. Kanserin bir gün tarih olacağına inanıyor. Ancak bir şartla; devlet de birey de tedbirini almalı.

-Devlet ve birey olarak kansere karşı ne yapmak lazım?

En önemli şey korunmak. Korunmada en etkin yöntem tütünle mücadele. Dolayısıyla dünyanın tütün savaşı doğru yoldadır. Türkiye 3-4 yıl önce Avrupa’da listeye giremezken bugün sigarayla mücadelede dördüncü ülke. Vergilerin artması, tütün yasakları doğru politikalardır. Çünkü dünya da bu şekilde mücadele ediyor. Bana göre evlerde bile yasaklanmalı. Dünyada 700 milyon çocuk pasif içici. İkincisi beslenme ve fiziksel aktivite. Diziler bile kanser yapıyor. 3-4 saat hareket etmeden ekran karşısında oturur, üstüne bir de abur cubur yerseniz gidişat kötü. Tükettiğimiz gıdaların üzerine kalori miktarları yazılmalı. Niyetimiz bir beslenme paranoyası yaşatmak değil, bilinçli beslenmeyi teşvik etmek. Akdeniz ülkesiyiz; ama Akdeniz ülkesi gibi beslenmiyoruz. Hiçbir şeyi yasaklamıyoruz; şekeri, tuzu, unu tüketirken dikkat edin. Mide kanserine yakalanmamak için bunlar önemli. Altın kural şu:  Sebze, meyve ve tahıl ağırlıklı beslenmeliyiz. Yüksek kalorili besinlerin sınırlandırılması, şekerli yiyeceklerden kaçınılması, kırmızı etin haftada bir veya iki porsiyon tüketilmesi; tuzlu, salamura yiyeceklerden, alkol ve sigaradan uzak durulması.

-Tedavide ne durumdayız?

Tüm kanserlerin yüzde 30’u önlenebilir, bu çok ciddi bir rakam. Geri kalanında da tedavide iyi bir yerdeyiz. Hem dünyada hem Türkiye’de. Çocuk kanserlerinde yüzde 80, erişkinlerde yüzde 66’sını tedavi ettik. Meme kanserinde, testis, tiroid, prostat gibi kanserlerde yüzde 90’ın üstünde başarı. Pankreas, karaciğer ve akciğer ölüm oranı yüksek kanserler. Akciğerde biz patlama yaşıyoruz. Ancak bunun bir şartı var: Doğru zamanda, doğru yerde, doğru tedaviyi almak. Yani apartman hastanelerinde kanser tedavi edilmez.

-Apartman hastaneleri derken…

Donanımlı merkezlerde olması lazım. Kanser kompleks bir hastalık. Birçok boyutuyla mücadele etmek gerekiyor. Kanseri yenenlerin psikolojisi de önemli. Onların rehabilite edilmesi gerekiyor. Bu anlamda tam donanımlı merkezlere ihtiyaç var.

-En önemli eksik ne bu konuda?

İnsan kaynağı olarak eksiğimiz var, yurtdışına gitmeye gerek yok. Onkolog sayımızın artması lazım. 900 onkolog hekime ihtiyacımız var. Erken tanı konusunda yol almamız lazım.

-Hangi türlerde erken tanı önemli?

Dört kanser türünde erken tanı hayat kurtarır. Meme, prostat, bağırsak-kolon, rahim ağzı. 40 yaşından sonra mamografi, 50’li yaşlarda prostat muayenesi, kalın bağırsak için kolonoskopi yaptırmak hayat kurtarır.

-Tarama yaptırıyor muyuz peki?

Tarama oranlarımız yüksek değil. Devlet bunu fark etti ve KETEM’leri kurdu. Buradaki kanser taramalarının artması lazım. Kanser politikalarımızın olması lazım. Aksi hâlde dünyanın hiçbir ekonomisi kanserin önünde duramayacak.

-Türkiye’nin kanser politikası yeterli mi?

Kanser politikaları yazılı değil, uygulanan politikalar olmak zorundadır. Sadece hastane duvarları içinde çözülebilecek bir sorun değildir. Siyasete nasıl kanser bulaştıysa kansere de siyasetin bulaşması lazımdır. Kanseri marjinal bir hastalık hâline getirmek işten bile değildir Ama yatırım, çaba ve politik işbirliği gerektirir.

Tütünü yok edersek hastanelerde ciddi yer açılır. Bizim derneğimiz 1947’de kurulmuş. Birçok sivil toplum kuruluşu kanserle mücadele ediyor. Kanserle savaşta tarihî adım 19–20 Eylül’de BM’de atıldı. NewYork’ta bütün dünya bununla nasıl savaşacağını konuştu. Ve BM bunların arkasını getirecek. Eğer tüm dünya mücadele edersek bunu ortadan kaldırabiliriz. Kanser bir gün tarih olacak, ben inanıyorum.

aksiyon

 


 

Hayykitap'tan yayınlanmış olan KANSERE ÇÖZÜM VAR kitabını satın almak için tıklayınız....



Bu haber 2,002 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,162 µs