En Sıcak Konular

Utanmayı unuttuk!

3 Ağustos 2012 10:05 tsi
Utanmayı unuttuk! Yaşar gibi yapmak ve başkalarına göstermenin getirdiği narsist oyalanmayı yaşamak. Herkes göstermekle bu kadar meşgulken kim seyredecek acaba?

Nazlı Özburun'un yazısı:

İlk defa itiraf ediyorum, çocukluğumun geçtiği evde mutfağımızın arka penceresi arkada oturan komşumuza bakardı. Bir yaz, komşumuz evini üç aylığına İstanbul’dan gelen akrabalarına bırakıp gitti. Ben o zaman İstanbul’u çocuk aklımla o kadar büyük görüyordum ki İstanbul’dan gelmek benim için uzaydan gelmek gibi bir şeydi...


Meraklıydım ve çaktırmadan yeni gelen komşularımızı ara sıra tülün arkasından seyrediyordum... O zamanlar çocuk kalbimde iyi bir şey olmadığını hissederek kaçamak seyirlerle ve suçluluk duygusuyla karışık bir halde hemen camın önünden çekilirdim... Ne giydiklerini, ne yediklerini merak ederdik. Hayatlarını bahçede yaşadıklarından ve hayli gürültülü olduklarından, bir dizi seyreder gibi üç ay boyunca seyrederken, kaçamak bakışlarla vicdanımız arasında gidip geldiğimi hatırlıyorum...

Şimdiyse geldiğimiz noktada facebook adı verilen gözetleme kulemizde arkadaş olarak tıkladığımız herkesin hayatını yirmi dört saat gözetliyoruz da hiç birimizin vicdanı rahatsız olmuyor.

Yeni doğan bebekleri, anne-babalarından hemen sonra facebook penceresinde görmek mümkün. Dünyaya açılıyorlar hemen. Ve arkasından bir sürü tıklanma, beğenme... Yirmi dört saat içinde bebek meşhur oluveriyor.

 Düğün resimleri, nişan resimleri, piknik resimleri avaz avaz “Bakın biz ne kadar da mutluyuz!” diye bağırıyorlar. Ve kendilerini beğenecekleri bekliyorlar. Onay bekleyen ve onay bekleyerek varoluşunu gerçekleştirme çabası sergileyen zavallı insanlara gönüllü olarak dönüşmekteyiz.

 Herkes benliğini paketleyip sanal pazarda insanların beğenisine sunmakla meşgul...

 Narsizm alabildiğine körüklenirken, herkes kendi benliğini tavaf etmeye ve karşılıklı olarak da diğer benlikleri bir alışveriş cinsinden onaylamayı alışkanlığa hatta bağımlılığa kadar götürmüş durumda.

 Geçende dedesini kaybetmiş bir gencin dedemi kaybettim üzgünüm ibaresinin altındaki beğen butonu onun üstünde tıklanmıştı. Şimdi beğenenlere sormak lazım: Neyi beğendiniz acaba? Dedenin ölmesini mi, durumunu mu, üzgün oluşunu mu? Duygusunu herkesle paylaşmasını mı? Ben bulamadım cevabı, belki siz bulursunuz...

 Bir danışanım sinir krizi içinde eşinden bahsediyordu, “Hafta sonunu nasıl geçirdiniz?” soruma karşılık: “Nasıl olacak? Evet, bir yere gittik gitmesine ama birlikte olmamıza rağmen birlikte değildik! Çünkü eşim elinde cep telefonuyla gördüğü çiçeğin resmini “Face”ye yükleyip gelen tıklara bakmaktan, yediğimiz yemeğin resmini çekip “Twitter”de paylaşmaktan, gerçekten bizimle olamadı!” diye yakınıyordu.

 Nasıl hissettiğimizin nasıl gördüğümüzün, nasıl lezzet aldığımızın bir önemi kalmadı. Çünkü odak noktamız yaşamak ve anlamlandırmak değil! Yaşar gibi yapmak ve başkalarına göstermenin getirdiği narsist oyalanmayı yaşamak. Herkes göstermekle bu kadar meşgulken kim seyredecek acaba?

 Bir çocuk resim yaptığında veya oyun hamuruyla bir şey ürettiğinde nasıl koşarak annesine göstermeye getirir, annesinin onayını beklerse ve annesinin onayını alamadığında mutsuz olursa, bugünün insanları da benzer şekilde sanal dünyadaki sanal bakışların beğen butonuyla tıklanarak onaylanmasının arayışına kaptırmış gidiyorlar.

 Çocukluğun doğal ve aşılması gereken bu sürecini hala devam ettirmeye çalışmak, bir büyümemişlik durumudur ayrıca.

 “Ben şuradayım, ben buradayım... Ben şunu yiyorum... Köpeğim kedinin peşinden koştu... Şimdi aksırdım...” gibi boş gevezeliklerden bahsedenlere soruyorum: Bana ne? Paylaşacaksanız gerçekten değerli olanı paylaşın, kendinizi değil. Bir hakikati paylaşın mesela. Bir düşünceyi ama önce kendiniz için hissedin, kendiniz için düşünün. Başkalarıyla paylaşmış olmak için değil.

 Parmak uçlarında yaşayan sanal ortamlara bakmadan, beğenen sayısını veya kimin ne paylaştığını öğrenemeden uyuyamayan takıntılı insanların sayısı her geçen gün artmakta. Gün içinde Facebook’a baktığınız kadar, eşlerinizin ve çocuklarınızın yüzlerine baksaydınız daha keyifli insanlar olurdunuz şüphesiz. Beğen butonuyla yalancı onaylamaları bırakıp, gerçek dünyadaki sevdiklerinizin gerçek edimlerini onaylasaydınız daha mutlu olurdunuz inanın.

 Sonuç olarak diyebilirim ki utanmayı unuttuk. Her halimizi ortada yaşıyoruz. Ve karşımızdakileri görmediğimizde sınırları daha da ileriye götürebiliyoruz. Her şeyin ifşa edilmesi, her yapılanın anında ortaya dökülmesi, yakın gelecekte ne türden ruhsal hastalıklara neden olacak, kestirmek zor değil! Paylaşmanın anlamının kaybolduğu, utanmanın utancından kaybolduğu günlere kalmadan kendimizi sorgulamanın zamanı gelmiştir diye düşünmekteyim...

Samanyoluhaber



Bu haber 2,350 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,606 µs