En Sıcak Konular

Et yiyen mi haklı yemeyen mi?

26 Temmuz 2010 09:30 tsi
Et yiyen mi haklı yemeyen mi? "Mevsimsellikle ilgisi olmayan, gerçek etyemezlik dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılıyor. İşin ilginç yanı, etyemezlere yüksek eğitim düzeyine sahip çevrelerde de, kırsal kesimde de aynı oranda rastlanması."

Ahmet Örs'ün yazısı:

Etyemezlerin etoburlarla olan karşıtlığı tarih kadar eski. Günümüzde vejetaryenlerin çoğu farkında olmasa da, MÖ 500'lerde yaşamış büyük düşünür Pisagor, etyemezlerin en büyük önderi. Gandi'nin de vakti zamanında bir 'keçi eti yeme denemesi' var...

Şu değişikliği bir zamanlar babamda gözlemiştim; yaşı ilerledikçe giderek daha az et yer olmuştu. Şimdi ben de aynı yolda görüyorum kendimi. Bir gün eti fazla kaçırdığımda, ardından gelen birkaç gün uzak duruyorum, canım et çekmiyor. Özellikle yaz aylarında ya da uzun süre yurtdışında kaldıktan sonra sebze ve meyveye olan düşkünlüğün arttığını hem kendimden, hem de çevremdekilerden biliyorum. Bir haftadan uzun süre yurtdışında kalıp da hep restoranlarda karnını doyuranların döndükten sonra en büyük özlemi et değil, hafif sebze ve sulu meyveler oluyor. Yaz aylarında sadece kırmızı ete olan istek azalmıyor, ağır, yağlı yemeklerden, hamur işlerinden, ağır Türk tatlılarından da uzaklaşıyor insan. Dolayısıyla benim gibi bilinçli olarak diyet yapmayanlar bile yazın farklı beslendikleri için kilo verdiklerini fark ediyorlar, kolesterol düzeyleri düşüyor. Toplumun büyük bölümü bitkisel ve hayvansal gıdaları dengeli tüketirken, küçük bir kesim et ve hayvansal ürünlere tümüyle uzak duruyor. Bunlara 'etyemez' diyoruz. Batıda ise bu gibi kişilere verilen ad 'vejetaryen'. Bu sözcük Latince 'çok sağlıklı, taze ve canlı' anlamına gelen vegetus'tan türetilmiş. Latince 'homo vegetus' bedensel ve manevi açıdan güçlü insanları tanımlıyor. Çok eskiden etyemezlere verilen ad Pisagorcular idi. Hepimizin okulda öğrendiği 'Bir dik üçgende dik kenarların karelerinin toplamları hipotenüsün karesine eşittir' teoremini ortaya atan eski Yunanlı düşünür Pisagor'un yandaşlarıyla birlikte oluşturduğu bir tarikat, etyemezliğin büyük öncüsü sayılır.

ETYEMEZLERİN KATEGORİLERİ
Pisagor'un bu özelliğine ilişkin bir de efsane var: Günün birinde Sicilya'nın güney kıyısındaki eski Yunan kenti Kroton balıkçı limanına kılık kıyafeti pejmürde, çok uzun boylu bir adam gelir, ağzına kadar dolu ağlarını çeken balıkçıları seyretmeye başlar. "Tuttuğunuz balıkların sayısını tam tamına söyleyebilirim," der onlara. Balıkçılar şaşkınlıkla bu tuhaf adama bakarlar ve inanmadıklarını belli edercesine kafalarını sallarlar. Derken balıkçı reisi konuşur: "Eğer bunu başarırsan, ne istersen yerine getiririz," der. Balıkçı bir sayı söyler, ağı kıyıya çeken balıkçılar da balıkları hızla saymaya başlarlar. Derken sonuncusu da sayıldığında, ağda yabancının söylediği sayıda balık bulunduğu anlaşılır. Yabancı, "Şimdi balıkları tekrar denize atın," diye kazandığı bahis gereği isteğini dile getirdiğinde, balıkçıların şaşkınlığı daha da artar. Ancak başlangıçtaki şaşkınlık kısa sürede yerini hiddete bırakır. Kuşaklar boyu insanlar burada deniz canlılarıyla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Sonra biri gelip onları tekrar denize atmalarını ister onlardan. Tepkiyi fark eden yabancı elini cebine atar ve balıkların bedelini son kuruşuna kadar öder. Artık balıkçıların diyecek bir şeyleri kalmamıştır ve canlı balıkları denize salıverirler. Bu tuhaf olay kısa sürede Kroton kentinde duyulur. Kimileri onun bir kahin, kimileri ise bir büyücü olduğunu söylerler. Yakalanmış balıkların sözcüsü, avlanan hayvanların koruyucusu olduğu tahmin edilen bu yabancının Sakız adasında doğmuş tüccar Mnesarhos'un oğlu, geometri, astronomi ve felsefe dallarında bilgin, Pisagor adlı kişi olduğu öğrenilir. Pisagor'un yandaşları giderek çoğalır. Küfre küfürle karşılık vermemeyi öğretir onlara. Rahibelerin tapınaklarda tanrılara kurban olarak kuzular ve oğlaklar yerine darı, bal ve tütsü sunmalarını sağlar. "Ey ölümcül insanlar," diye seslenir onlara, "bedenlerinizi iğrenç gıdalarla kirletmeyin!" Pisagor'un felsefesi gederek biçimlenir: "İnsanlarla hayvanlar akrabadırlar. Hepsi büyük bir ailenin bireyleridir. Bütün yaratıklar aynı elementlerden oluşmuştur. İnsanların da hayvanların da ruhları ölümsüzdür. Bitkisel gıdalar ruhun gelişmesini sağlar. Bağımsız ruhu, bedenin maddeselliği üzerinde yüceltir. Tensel arzulara, tutkulara egemen kılar. İnsan kendi iradesiyle seçtiği eylemlerinde özgür kalır!" Pisagor'un hayvansal gıdalara karşı tutumu Antik Çağ'ı aştı, günümüze dek varlığını sürdürdü. Pisagor'un yaşamının geri kalanı hakkında bilgi yok. Nerede yaşadığı, nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor. Hatta günümüzde vejetaryenlerin çoğu, MÖ 500'lerde yaşamış bu büyük düşünürün en büyük önderleri olduğunun farkında bile değiller. Etyemezler bütün dünyada değişik kategorilere ayrılmış. En basit ortak payda, öldürülen herhangi bir hayvanın hiçbir şeyinin yenmemesi. Yani vejetaryenlik; ya da kısaca 'veggie'. Ancak farklı anlayışlara sahip etyemezler değişik isimler alıyor. Örneğin 'ovo-lacto vejetaryenler' denen grup et ve balık yemezken yumurta, süt ve süt ürünlerini afiyetle atıştırıyor. Buna karşılık 'lacto vejetaryenler' et ve balık yemedikleri gibi ağızlarına yumurta da koymuyorlar. 'Vegan' denen bir grup da var. Bunlar sadece ve sadece bitkisel ürünlerle besleniyor. Etyemezlerin en tutucusu bunlar. Bir de Etin her türlüsüne uzak durdukları halde balık yemekte bir sakınca görmeyen 'pesci vejetaryenler' var. Ancak bunları Uluslararası Vejetaryenler Birliği etyemez olarak görmüyor.

ET YEMEKLE TEKNİK BULUŞLARIN İLİŞKİSİ
Benimki gibi mevsimsellikle ilgisi olmayan, gerçek etyemezlik dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılıyor. İşin ilginç yanı, etyemezlere yüksek eğitim düzeyine sahip çevrelerde de, kırsal kesimde de aynı oranda rastlanması. Kendi halinde etyemezlere karşı değilim. Ancak militan veggieler benim gibi acılı Adana kebabı sevenleri yamyam, leş kargası, ölü yiyici olarak nitelediklerinde alınıyorum doğrusu. Onlar soya fasulyesini göklere çıkarıp, ihtiyaç duydukları proteini burada bulduklarını söylerken, karşı cephenin militanları etin insana yaşam gücü, yaşam sevinci verdiğini öne sürüyor. Ben de onlara katılıyorum. Etyemez, besi hayvanlarına verilen hormonlara dikkati çekip, bu konuda çıkan haberleri kesip biriktiriyor. Sosis, salam gibi şarküteri ürünlerinin içindeki kanserojen maddeleri bir solukta sıralayıveriyorlar. Buna et yiyenin özlü cevabı ise omuz silkip, domates görünümündeki hormonlu zombileri, ilaçla şişirilmiş meyveleri örnek göstermek oluyor. Ayrıca kişi başına et tüketiminin en yüksek olduğu ülkelerde, insan ömrünün en uzun olduğu gerçeğini de ekliyor, ete burun kıvırmayan tüketici. Ben de onlardan olduğum için mi bilmem, etoburların gerekçeleri insana hiç de haksız gibi gelmiyor: Hiçbir bitkisel gıda içinde guatr hastalığına yakalanmayı önleyen yeterli miktarda iyot yok. Bu, sadece balıkta mevcut. Ayrıca et yemenin, insanın zekâsını artırdığı da kanıtlanmış. Bu gerçekten hareketle, et yiyenler, "Et olmazsa, teknik buluşlardan insanlık mahrum kalırdı," diyecek kadar ileri gidiyorlar.

GANDI'NIN KEÇİ ETİ DENEYİMİ
Bazı etyemezler ise et tüketimiyle politika arasında bir paralellik kurmaya cesaret ediyor. Bunlara göre hayvancılıkla uğraşan aileler içinden büyük politikacıların çıkması bir rastlantı değil. Ama et yiyenlerin de buna verilecek cevapları var: Hitler de ünlü bir etyemez değil miydi? Hintli şair Narmad, gençliğinde sınıf arkadaşı Gandi'yi neredeyse et yiyenler arasına katmayı başarıyormuş. "Güçlü kuvvetli İngiliz, zayıf Hintliyi nasıl da sömürüyor," diye yazmış bir şiirinde. "Boyu rahatça altı arşın geliyor. Çünkü hep et yiyor o". Gandi pes etmiş, keçi etinden tatmış. Ama etyemezlik açısından bir zaferle bitmiş deney. İnce ruhlu Gandi'nin midesi bulanmış, gece uykuya dalarken, midesindeki keçinin hazin hazin melediğini duymuş. Sonuçta pasifist politikacının et yeme deneyi pişmanlıkla sonuçlanmış. Etyemezlerin etoburlarla olan karşıtlığı tarih kadar eski. Bir pazar yazısında bu meseleye çözüm getirmek zaten olanaksız. Etyemez okurlarım incinmesin; "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var," ya da "Her koyun kendi bacağından asılır," demiş büyüklerimiz. Tercümesi; bu fiyatlara et yiyebilen afiyetle yesin, tohumlarla, otlarla, meyve ve sebzeyle yetinenler de kendi başlarının çaresine baksınlar.

Kaynak: Sabah



Bu haber 2,900 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,377 µs