En Sıcak Konular

‘Fıtrat pedagojisi'

13 Mart 2015 13:54 tsi
‘Fıtrat pedagojisi' Hatice Kübra Tongar, Fıtrat Pedagojisi kitabında anneleri ‘adet’ okumasından çıkarıp, ‘ayetleri’ rehber kılan bir pedagoji anlayışına davet ediyor.

İnternet, televizyon, sosyal medya üçgeni bilgiyi kolay ulaşılır kılarken 'bilgi kirliliği' tanımını da çağımız insanına armağan etmiş oldu. Hangi uzman ne önermiş, neyi tavsiye edip nelerden men etmiş arayışına düşen anne-babalar, bu kirlilik içinde 'doğru bilgi hangisi?' sorusuyla baş başa kaldılar.

İşte bu süreçten nasıl çıkarız, bilimin doğru yüzünü nasıl anlarız ve hayatlarımıza nasıl alırız sorusunun cevabını tek bir kelimeyle açıklayan bir kitap var elimizde; Fıtrat Pedagojisi...


Fıtrat Pedagojisi kitabı 'Adetlerle değil Ayetlerle çocuk eğitimi' alt başlığıyla okuruyla buluştu. Adetler ayetlere ters mi ki bu başlığı tercih ettiniz?

Aslında bu projenin hayata geçme niyeti bu sorunun cevabıyla şekilleniyor. Zira adetlerimiz ayetlere ters mi, değil mi bilebilmek için öncelikle ayetleri bilmemiz gerekiyor. Oysa bizler bilim şunu dedi, o pedagog bunu önerdi kabulüyle yol almaya çalışan ebeveynleriz çoğu zaman. Hâlbuki bilim kendini yalanlayan bir sistemdir. Yıllar içinde kabulleri, gerçekleri değişir. Bundan 10 yıl öncenin 'muhakkak' ları, bugünün 'belki' lerine ve yarının 'yanlış' larına dönüşebilir.

Bu bağlamda her anne-babanın kendine ulaşan bilgiyi test edebilecek bir zihin sistematiğine gelmesi gerekir. Bu da Kur'an-ı Kerim'dir. Zira Kur'an kıyamete kadar özünü koruyabilecek, manaları değişmeyecek tek kaynaktır. Ayrıca basit bir aleti bile onu yapanın kılavuzuna bakarak kullanırken; insanı okumak için onu yaratanın (cc) cümlelerine sığınmaktan daha doğal ne olabilir ki?

Bir yandan pedagojinin gelir geçerliğinden bahsediyorken, diğer  yandan kitabın ismi neden Fıtrat Pedagojisi koydunuz?

Burada problem olan kısım pedagoji kısmı değil aslında... Zira pedagoji çocuk bilimi demek... Bu bağlamda çocuğu bilmeye çalışmanın bir zararı olmadığı gibi bilakis murat edilen şey de budur zaten.

Lakin günümüzde pedagoji kavramının başına koyduğumuz Doğu, Batı, A Pedagoji, B Pedagoji tanımları sorunlu bir kapı aralıyor. Zira böylesi tanımlar kültürlerin bir uzantısı olarak nakledildiği ve kişinin yaşadığı coğrafyanın etkileriyle harmanlandığı için gelir geçer ve subjektif oluyor. Oysa pedagojiye 'fıtrat' kapısı açtığınızda, bilgilerinizi bilimle değil ayetlerle beslediğinizde, o vakit dünya durdukça geçerliliğini yitirmeyecek tek kaynaktan işin özüne inmeye ve anlamaya başlıyorsunuz. Çocuğunuzu bilme sürecinizi, onu yaratanın (cc) bilmenizi murat ettiği şekliyle sürdürüyorsunuz.

Sizin anne gözlüğü takarak Kur'an'ın satırlarında yol alışınız nasıl başladı?


Aslında büyük bir mahcubiyetle başladı. Zira ben dindar bir ailenin, imam hatipte okumuş, Kur'an kursundan ihtisas eğitimi almış, sonrasında ilk lisansını ilahiyat üzerine yapmış bir evladıydım ama Kur'an okumak anlamak niyetiyle değil, hatim yapmak ve yüzünden okumak olarak şekillenmiş bir şeydi hayatımda. Sonra bir gün şunu fark ettim; iyi bir kitap okuru olarak hiçbir kitabı anlamamak için okumuyordum ama hayat kitabım olan Kur'an'la kurduğum ilişki anlamamak üzerine kurgulanmıştı. Bu mahcubiyet beni gerçek anlamda Kur'an'la tanıştırdı. Böylelikle temelde bir kul olarak, sonrasında bir eş ve anne olarak 'Rabbim ne demiş, neyi murat etmiş?' sorusu ve niyetiyle yol almaya başladım.

ANNELİK,KENDİNİ KEŞFETMEKTİR

Peki, bu soruyu sormak anneliğinizde neyi değiştirdi?

Öncelikle çocuğumu okumayı öğretti. Zira empirizmin bahsettiği gibi çocuklar dünyaya yazılması ebeveynin inisiyatifinde olan boş levhalar olarak gelmezler. Zaten kendini yazan kudretin (cc) satırlarından okunmak için gelirler. Lakin pek çok ebeveyn çocuğunun sayfalarını yazma telaşıyla, okumadığı bir kitabın yazarlığına talip olur. Çocuk eğitiminin -yalnız ve yalnız- kendi eliyle yol alacağını düşünür.

Oysa vahye muhatap olmaya başladığınızda görürsünüz ki, çocuğunuzun bir fıtratı var ve siz hiçbir şeyi sıfırdan yapmıyorsunuz. Sadece fıtratın yolunu bulması için çocuğunuzu okumayı öğreniyorsunuz. Ona uygun ortamlar hazırlıyorsunuz. Bu duruş, günümüz bilgi çağının ebeveyne dayattığı mükemmellik iddiasını da, üst sınırlara varan kaygıyı da silip süpüren bir şey… Kaygıdan arındığınızda, teslim olmayı ve fıtrata güvenmeyi öğrendiğinizde ise, çocuğunuzla birlikte huzur ve sükûnet içinde hayata akmaya başlıyorsunuz.

Siz kaygıyı bilgi çağına pay ettiniz ama çocukluktan getirdiğimiz kaygılarımız ve yaralarımız da var. Bu yaralar da fıtrî anneliğe engel olmuyor mu?

Bu soru pek çok ebeveynin sorusu ve sorunu aslında… Pek çok kişi 'madem anne-baba olmak fıtratın bir çağrısı, neden bu kadar zorlanıyoruz' sorusunu soruyor. Bu noktada şunu bilmeliyiz ki, bizi zorlayan şey annelik, babalık ya da çocuğumuzun yaramazlıkları (!) değil; fıtrat programımıza eklemlenen 'hatalı' yazılımlardır. Örneğin; çocukluğumuzda mesafeli, sevgisini göstermeyen bir annenin çocuğu olarak sevgi açığıyla büyüdüysek, yetişkinlik yıllarına bu gerçeği 'kimseden sevgi bekleme, kimseye güvenme, sevgini sınırsızca verme' gibi yanlış inanışlarla taşıyabiliyoruz. Ama bu tanım fıtrattaki sevgi mayasına ters olduğu için huzursuzluk yaşıyoruz. Kendi evladımıza dilediğimiz gibi sevgi gösterememenin azabını duyuyoruz. Bu da anneliği bizim için zor kılıyor.

Oysa her anne, annelik eşiğini zaaflarının ve yaralarının farkına varmak için bir milat kabul etse ve bu yaraları fıtratın gerçeğinden ayırma cesaretini gösterse, ebeveynliği zorlaştıran virüslerden de arınmış olacaktır. Kendi fıtratına döndükçe doğal ve fıtrî anneliğin tadına varacaktır.

AZ YİYEN ÇOCUK MAKBULDÜR!

Adetlerin ayetlerle çeliştiği konuların başında beslenme geliyor sanıyorum. Zira biz çok yiyen çocuğu makbul sayarken, siz az yiyen çocuk makbuldür diyorsunuz. Bunun nedeni nedir?

Beslenme başlığı toplumsal olarak kabul gören prestij alanlarımızın başında geliyor. Ev hanımı, eş, anne gibi pek çok rolümüzü beslenme başlığında şekillendiriyoruz. İyi pastalar, börekler yapıyorsak 'iyi ev hanımı', eşimiz kilo almışsa 'ilgili eş', çocuğumuz tombulsa 'iyi anne' madalyası alıyoruz.

Oysa Rabbimiz Muhammed Suresi'nde cehennem ehlini tarif ederken 'hayvanların yediği gibi durmadan yerler' ibaresini kullanıyor. Bu ifade bence herkesin üzerine düşünmesi gereken bir tanım… Zira yalancı, zani, müşrik gibi pek çok şey söyleyebilecekken, yemekte aşırı gitme halini cehennem ehli olmaya sebep gösteren bir tanım bu... Bu nedenle bizler de Fıtrat Pedagojisi kitabında çok yemenin ve yedirmenin değil, bilakis, az yemenin önemine vurgu yapıyoruz.




Hayykitap'tan çıkmış olan ''Fıtrat Pedagojisi'' kitabını satın almak için tıklayınız... 



Bu haber 2,275 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,177 µs