En Sıcak Konular

Mevlüt Durmuş



Mevlüt Durmuş
5 Ağustos 2009

Kolesterol masumiyeti tartışmalarında biz neredeyiz?



Kolesterol yalanları ve kolesterol ilaçları satan şirketler zor durumda. Çünkü artık gerçek gündemi söylenen yalanlar değil, gizlenen gerçekler belirliyor. Asıl soru işe şu; Türkiye' olarak biz bu gerçeklerin neresindeyiz!


KOLESTEROLÜN MASUMİYETİ TARTIŞMALARINDA BİZ NEREDEYİZ?

Takvim Gazetesi hiç bir zaman sınır tanımayan kolesterol yalanları ve kolesterol tacirleri ile ilgili güncel konuları, Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin ve Shane Ellison gibi çeşitli uzmanların görüşleri doğrultusunda tekrar ele almış. Böylece son derece güzel ve anlaşılabilir bir yazı dizisi ortaya çıkarmış. Kısaca 'bu iş yakında biter, söylenenler unutulur, insanlar yine kolesterol yüksekliğinin zararlarına inanırlar ve biz yine bildiğimiz okuruz' diye bekleyenler biraz yanıldılar.


İnsanların kulaklarına 'kar suyu'kaçtı' bir kere bu yazıların sonu bizce hiç gelmez, birbirinden farklı, birbirini hiç görmeyen, çok farklı ülkelerdeki araştırmacılar tarafından ortaya koyulan bu yazı dizileri, haberler 'kolesterol gerçekleri' ortaya çıkıncaya kadar bitecek gibi görünmüyor[1]…

Alim olmakla 'arif' olmak bir birinden çok farklı kavramlardır. Her insan alim olmayabilir, olayların neden ve sonuçlarını, nasıl ortaya çıktığını detaylarıyla bilmeyebilir. Fakat yine de bir yanlış varsa, yanlışlığı inanılmaz bir bir şekilde kavrayabilir! Bizim ülkemiz de de 'arif' olan bir çok insan olduğunu tahmin etmek güç değildir.

Yazılarımızı takip edenlerin bildiği gibi, yıllardır bizde bazı dostlarımızla birlikte aynı şeyleri insanlarımıza sürekli olarak anlatmaya çalışıyoruz. Kolesterol oyunları konusunda kendi çapımıza, bazıların deyişiyle boyumuza posumuza, şeklimize şemalimize bakmadan (?) sürekli yazıp çiziyoruz.

Fakat söz konusu yazıya kaynak gösterilen değerli uzman ve akademisyenlerin yurtdışı referanslı olması, bizler için yeni olmasa da 'bizi dikkate almayanlar' için gerçekten önemli. Çünkü ‘yurt içindeki’ araştırmacı ve akademisyenlerimiz de aynı konuları defalarca dillendirmiş olmasının onların gözünde maalesef pek 'kıymet harbiyesi' yok gibi görünüyor. Bu nedenle gazete editörü bizce de yapabileceğinin en iyisini, en doğrusunu yapmış; 'madem bizimkileri duymuyorsunuz, alın size yabancı kaynaklı kolesterol yalanları' dercesine...

Belki biraz bireysel kıskançlığımız, belki de ulusal hassasiyetimizle ilgili. Fakat yine de kendi insanımızı ve araştırmacılarımızı kırmadan, dökmeden birazcık eleştirmemiz gerekiyor. Aynı konular yurt içinde defalarca söylendiği halde yeterince dikkat çekmezken, neden yurt dışı referans gösterilip ifade edilince dikkat çekebiliyor? Yumurtayı, tereyağını, eti, fındığı, cevizi Türkeye'de yıllardır söyleyen profesörler, uzmanlar her zaman vardı.

Fakat aynı şeyler dışardan, yabancı kaynaklı söylenince daha çok duyuldu ve dikkat çekti!

Bilgi aynı, fakat bilgiyi sunan kişiye göre insanlarımızın algıları değişiyor!


Bu işte bir tuhaflık var, peki ama neden?

Bizce nedenlerin tümü olmasa da biri çok belirli. Kurunun yanında yaşlar da yanıyor! Ve kolesterolün masum olduğunu düşünen yerli akademisyenler ve araştırmacılarımız ise maalesef bu yerin yaş kısımlarında bulunuyor!

Ayrıca bilimsel ve akademik anlamdaki ‘aşağılık kompleklerimizi’ bastırabilmek için mutlaka yabancı bir araştırmacıya, bir kaç akademisyene gönderme yapmak, onlardan alıntılar yapmak içine düşmüş olduğumuz bilimsel aşağılık komplekslerimizin sonucu ortaya çıkıyor. Bu anlayış ben de dahil hepimizde az veya çok var. ‘Yurt dışındaki Türk bilim adamının büyük başarısı’ adı altında verilen çok çeşitli haberler de bizce hemen hemen aynı özelliği taşır, yani isterseniz kendi bilimsel komplekslerimizi bu çeşit haberlerde de görebilirsiniz: İyi de o Türk bilim adamı o araştırmayı Türkiye’de yapmamış, yapamamış ki… Araştırmacı elbette Türk olabilir, peki ya yapılan araştırmanın kendisini için Türkiye’li, Türkiye’den çıkmış, Türkiye’de yapılmış diyebilir misiniz?

Bazılarının ne söyleyebileceğini az çok tahmin edebiliyorum! Elbette biz de biliyoruz; en büyülü cümlelerden biri budur ve ben de bu söze bayılırım; bilim evrenseldir. Bilim evrensel olduğu için, nerede ve kim tarafından yapıldığı, insanlara faydası açısından bakıldığında çok ta önemli değildir. Fakat söz konusu tartışmamız bilimin evrenselliği ile ilgili değil. Sıkça adını andığımız veya sürekli arkasına saklandığımız evrensel bilim düşüncesinde Türkiye'nin nerede olduğudur!

Asıl cevap bulunması gereken sorulardan biri sizce bu değil mi?

Türkiye'de yaşıyorsanız mutlaka daha önce yurt dışında yapılmış ve söylenmiş konuları okumalı daha sonra kaynaklarıyla söylemelisiniz. Yoksa etiket meraklısı dostlarımızdan hemen 'şarlatan' etiketini yersiniz. Kısaca önceden kıyısından, köşesinden hakkında hiçbir şey söylenmemiş herhangi bilimsel konuda Türkiye’de tümüyle orjinal (kendine özgü) bir akademik bilimsel yayın yapamazsınız ve bu imkansızdır! (O zaman kitap yazarsınız!)

Bu kolesterolün masumiyeti konusunda da durum çok farklı değil! Bir şekilde mutlaka kibarca reddedilirsiniz. Farklı ve aykırı düşünceler, bizden çıkmamalı mutlaka dışardan gelmelidir! Belki o zaman duymayan kulaklarımız açılır ve söylenenleri dikkate alırız!

Aslında etiket ve etiketçilik sevdamız, farkında olmadan hepimizde farklı bir şekilde yer bulmuştur. Ben şuyum, ben buyum, ben çok güzel araştırma yaparım 'sen kim oluyorsun ki' diye devam eden konuşmalara kişisel olarak çok şahit olmuşumdur. Dolayısıyla aykırı düşüncelere sahipseniz, sizden beklenen bir şekilde yurt dışına çıkmanız, kendiniz olmasanız da yaptığınız çalışma ve araştırmanızın biraz Amerikan, biraz İngiliz, biraz Fransız ülkesi patentli olması gerekir. Ve buradaki üniversitedeki akademisyen ve araştırmacılardan da genel olarak öyle yapılması istenir. 'Yurt dışında şu araştırmayı yapan asistan' olarak tanınmak ve öyle hava atmak akademik platformlarda son derece önemlidir. Daha sonra da oturup hiç sıkılmadan, kendi akademik davranış modellerimizi görmeden, Türkiye'den 'neden beyin göçü' oluyor diye 'akademik' araştırmalar ve günlerce bir sonuca ulaşmayan tartışmalar yaparız.

Bazen kazara Türkiye'de ortaya çıkan birkaç orjinal bilimsel yayın ve düşünce ise, bu temel varsayımın kurallarını, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler açısından çok fazla değiştiremez. Çoğunlukla sizlere çok orijinal olduğu ifade edilen birçok yayının ise, yurt dışı kaynaklı olduğunu sizlerde günümüz bilgisayar teknolojisiyle çok rahat bulabilirsiniz! Tamamen atıyorum, şayet böyle bir araştırma varsa kimse alınmasın, yurt dışında 'sporcuların laktik asit düzeyleri' üzerine bir araştırma yapılmıştır, bizimkiler alıp onu 'basketbolcularda laktik asit düzeyleri' şeklinde akademik bir araştırma sunarlar. Tıpkı ticari şirketlerin, şirket isimlerinde bir harfin farklı olması gerektiği gibi, bir kaç küçük değişiklik Türkiye'de akademik araştırma için yeterlidir. İşin tuhafı böyle bir araştırma hiç yapılmamışsa, sizin basketbolcuların 'laktik asit' düzeyleri üzerinde çalışma yapmak istemeniz de riske girebilir!


İşte bu nedenle sakın ola ki, elektronik ve benzeri mallarda Çin vatandaşlarına taklit ve kalitesiz ürünler ortaya çıkarması nedeniyle kızmayın, orijinal düşüncelere ulaşılıncaya kadar taklit (öykünme) her alanda kaçınılmaz olarak evrensel bir zorunluluktur. Yıllar önce Japonya'da bu işlere böyle başlamıştı.

Şimdi Japonya'yı tutabilene aşkolsun!...

Size inanılmaz gelse de, bilim de çoğu zaman aynı aşamalara sahiptir.

Üzücü olan bizimkilerin taklit yapıyor olmaları değil, sürekli olarak yaptıkları işin hep taklit noktasında kalıyor olmasıdır!...

Asıl konumuza geri dönelim!

Peki bizim yıllardan beri savunmuş olduğumuz 'kolesterol hakkındaki' düşüncelerimiz orjinal mi?
Bunu gerçekten zaman gösterecek fakat bildiğim, araştırdığım kadarıyla evet bizim kolesterolün masumiyeti konusunda ortaya koyduğumuz düşüncelerimiz tamamen orjinal, türkçe deyimle tamamıyla kendine özgü! Hatta kolesterol hakkındaki görüşlerimize hiç katılmayan bazı dostlarımıza göre 'mantıklı ve orjinal' bir komedi, fakat nedense kimseyi güldürmüyor!

Burada açıkça belirtmeliyim ki, bizim kolesterol hakkındaki kişisel görüşlerimiz bazı dostlarımızın da bildiği gibi 1990'lı yıllara kadar dayanıyor. O zamanlar elimizde sadece matematiksel bir denklem vardı. Olaylar zaman içinde gelişti ve günümüze kadar oldukça fazla dallanıp budaklaştı. Bu nedenle bu gün için çoğu araştırmacı tarafından rahatça söylenebilen, kolesterolün masum olduğu görüşlerine sonuna kadar katılırım. Fakat kolesterol yüksekliği ile ilişkili bazı konular, neden–sonuç ilişkilerinin yorumlanması ve insan yaşamı ile ilişkilendirilmesi konusunda Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi çok değerli araştırmacılardan, biyolog olarak biz biraz kendimize göre farklı düşünüyoruz.


Temel konularda birleştikten sonra bazı düşünce farklılıklarını aslında normal karşılamak gerekir. Zaten çoğu akademisyen dostlarım bu düşünce farkımızı biliyorlar. Kısaca, kolesterolün gerçek bir yükseklik olmadığını (göreceli), kolesterolün partiküllere bağımlı olduğunu, kolesterol yüksekliğinin partikül metabolizmasına bağlı yıkım (katabolizma) hatalarında, partikül artışına bağlı olarak ortaya çıktığını, partikül sayısı artmadan kolesterol düzeyinin yükselemeyeceğini de düşünüyoruz. Çok daha da önemlisi bize göre kolesterol moleküllerinin karaciğer hücrelerinde (anabolizma) fazla yapımı diye bir şey de yok, sadece bu nedenle dahi kolesterol düşürücü (statin) ilaçlar bizce kullanılamaz! Kolesterol konusu, partikül bazında tamamıyla göreceli, partiküller temelinde yüksek kolesterol değil, tam tersine partikül yapılarınız dikkate alındığında partikülleriniz üzerinde (small LDL) düşük kolesterol bile söz konusu dahi olabilir vs vs....


Ve daha henüz söylenmemiş, belki ilerleyen zamanlarda söylenebilecek onlarca ayrıntı....


Okuyucu olarak size göre farklı bir açıdan bakıldığında, bizim 'kolesterol konusundaki aykırı' düşüncelerimiz ‘ne İsa’ya ne de Musa’ya’ hiç bir fayda sağlamıyor gibi görünebilir. Fakat bilimle gerçekten bir 'hobi' olarak ilgileniyorsanız ne İsa, ne de Musa'ya takılıp kalmazsınız. Sizler yine de görünüşe çok aldanmayın. Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig, Prof. Dr. Robert Prittin ve bir çok araştırmacıyla kolesterolün masumiyeti ve kolesterol ilaçlarının zararları konusunda hem fikiriz. Sadece söz konusu zararların 'neden ve nasıl' oluşabileceği, kolesterolün nasıl yükseldiği, gerçekten kolesterolün (göreceli) yüksek olup olmadığı konularında farklı düşünüyoruz. Bizim yolumuz tam bu noktadan sonra bütün araştırmacılardan, ister istemez, biraz da mecburiyetten ayrılmak zorunlu kalıyor…

Kısaca bizim kolesterolün masumiyeti konusunda farklılığımızı anlayabilmek, daha sonraki iş....

Yurt içinde bizim gibi aykırı görüşlere sahip araştırmacılarımızı zaten biliyorsunuz, fakat Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi yurt dışındaki araştırmacıların neler söylediği, yıllardır neler söylemeye çalıştıkları gerçekten çok önemli...

Adı geçen akademisyen ve çeşitli uzmanların ‘kolesterolün masumiyetiyle ilgili’ görüşlerinin mutlaka çok iyi anlaşılması ve bu görüşlerin akıl yoluyla kavranması gerekiyor. Okuyucu olarak asla unutmamanız gereken nokta, bir bilimsel sorunun aşılabilmesi için, öncelikle gerçek sorunu bütün çıplaklığı ile görülmesi gerekliliğidir. Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi araştırmacıların yazıları ve araştırmaları da söz konusu kolesterol tartışmalarındaki çıplaklığı en iyi gösteren örnekler içerirler, kulağa kar suyu kaçırmak, beyne oksijen gönderebilmek için mutlaka gereklidirler.

Gerçek anlamıyla görülemeyen, anlaşılamayan sorunlar hiçbir zaman çözülemezler. Yani bir yerlerde çok uzun zamandan beri çözülmeyen, çözülmeyi bekleyen bir sorun varsa, sorun yüz yıllarca süren insanların akılsızlığı değil, aklın yanlış yolda ilerlemeye çalışmasından kaynaklanır. Akıl bazen karşınıza çıkan herhangi bir yolda bir yöne dosdoğru yürümek değil, doğru yolda olup olmadığını sorgulayabilmeyi de gerektirir. Gerçekten doğru yola girildiğinde aklın evrensel kuralları yine görevini yapacak, kendi yolunda yüremeye devam edecektir. Hepimizin, her şeyin 'yoldan çıktığı' zamanlar elbette olabilir. Biz işte bu nedenle tümüyle olmasa da, genel olarak çoğu araştırmacının gerçek bilimsel sorunu göremediği, gerçek sorunu gözden kaçırdığı ve bu nedenle yanlış yola girdiği düşüncesini taşıyoruz.


Türkiye’ye özgü bizim çözüm önerilerimiz zaten uzun zamandan (2003 yılından) beri matematiksel formül halinde zaten var. Şayet bilim dediğiniz alanda matematiksel bir denkleminiz varsa, geriye kalan sadece teferruattır ve zaman meselesidir. Hipotez ve teoriler çok farklıdır. Bazıları sadece eldeki akademik verilerle, karşılaştırma yoluyla doğrulanmaya çalışılır. Fakat hipoteziniz ve teorinizin sadece deneysel karşılaştırma değil de, matematiksel bir bağıntısı varsa içiniz daha rahat olur. Çünkü matematiksel bir teori ya da hipotez, sadece matematikle geçersiz kılınmak, sadece matematikle yalanlanmak zorundadır. Ve kolesterolün masum olduğu görüşlerimize karşı olarak, ısrarla kolesterol suçludur düşüncesinde olan akademisyen ve uzmanların asla başaramayacağı, değiştiremeyeceği tek olgu matematiktir.

Bizim düşüncelerimize göre kolesterol yüksekliğinin tek parametredeki masumiyeti, kolesterol ilaçlarının (statin) organizmaya zararları tartışılmaz, fakat böyle bir masumiyet durumunda bile, kolesterolün neden ve hangi gerekçelerle yükseldiğinin, diğer insanlara göre neden farklılaştığının da mutlaka açıklabilir olması gerekir. Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin gibi çok değerli araştırmacıların düşüncelerinde, bizim eksik ve yetersiz gördüğümüz noktalar da tam da burada şekillenir. Kan kolesterol yüksekliğinde ortaya koyulan neden-sonuç ilişkileri daha önceki yazılarımızda defalarca yazdığımız gibi bizce son derece yanlıştır ve yine bizce ‘kolesterol konusundaki tartışmalar’ aynı mantık sistemiyle asla devam edemez. Daha doğrusu zorla da olsa devam ettirilebilir fakat kolesterol tartışmaları hiç bitmez ve insanlara faydalı olacak gerçek bir sonuca ulaşılamaz.


Ve bizce ilaç şirketlerinin ve bu konudan bir şekilde bilerek yarar sağlayanların şu an için günümüzde asıl istediği de konunun bu noktada takılıp kalması, asla gerçek çözümün hiç ortaya çıkmamasıdır. Ve 'kolesterol konusunda' birbirine karşıt görüşlerin 15-20 yıl kadar karşılıklı olarak sürekli tartışmasıdır. Karşıt görüşlerin tartıştırılması da ilaç şirketlerinin ciroları açısından hiç te fena olmaz!

Çünkü matematiksel ve mantıksal kuralları belli olmayan tartışmalardan, görüş ve düşüncelerinizde çok haklı olsanız bile hiç bir sonuç çıkaramazsınız!

'Kolesterol ilaçları ve kolesterol yüksekliği' konusundan bilinçli olarak çıkar sağlayan kaymak tabakaki azınlık bir yana bırakılacak olursa, bize göre konu aslında her bireyin, her insanın, her doktorun çok rahat kavrayabileceği kadar basittir! Yani kolesterol yüksekliği ve kolesterolün masumiyeti konusunu isterse, bir ilköğretim öğrencisine bile anlatılabilir.

Fakat kolesterol konusunun bir öğrenciye anlatılabilmesi, düşünüldüğü gibi 'öğrencinin çok zeki' olmasından değil, öğrencinin bu konularda ön yargılarının olmamasından kaynaklanır!

Kısaca konuyla ilişkili olan, bu konuda çalışan insanlarımızın kolesterol hakkındaki ön yargıları kolesterolün masumiyetinin kavranmasını zorlaştırmaktadır.


Özellikle bazı çıkar çevreleri 'kolesterol' konusunun böyle kolayca anlaşılır olmasını da istemez, her şeyi çok kompleks ve son derece karmaşık olaylar gibi anlatmaya çalışırlar ki, bu da ayrıca uğraşılması gereken bir sorun!

Yazılarımızı sürekli takip eden okuyucular açısından bizim farklılığımız çok açık bir şekilde görünür olmakla birlikte, çok yakın bir zamanda söz konusu düşünce farklılığımızı ve bu konunun çözümüne ait düşüncelerimizi ve kendimizce görmüş olduğumuz temel mantık hatalarını ‘kolesterol ve akıl oyunları’nda bir kitap olarak ortaya koyacağız. Ve bu akıl oyunlarını oynamak için ulaşabildiğimiz, aklına ve zekasına güvenen her bireyi ayırım yapmadan bu oyunu oynamaya davet etmiş olacağız!


İsteyen oynar, istemeyen oynamaz!

Fakat bu oyunu iyi oynamak isteyenlerin yurt içinde kolesterolün masumiyeti savunan araştırmacılarımız, profesörlerimiz yanı sıra, Prof. Dr. Uffe Ravnskov, Prof. Dr. Mary Enig ve Prof. Dr. Robert Prittin ve Shane Ellison gibi araştırmacıları da çok iyi anlaması gerektiğini de mutlaka söylemeliyiz!...


Mevlüt Durmuş
Biyolog



Bu yazı 4,832 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 31 Ağustos 2012 Suçlu biziz Alime...
    • 10 Nisan 2012 Kolesterol yüksekliğini anlama kılavuzu (5.Bölüm)
    • 26 Aralık 2011 Kolesterol yüksekliğini anlama kılavuzu (4.Bölüm)
    • 14 Kasım 2011 Kolesterol yüksekliğini anlama kılavuzu (3. Bölüm)
    • 4 Ekim 2011 Kolesterol yüksekliğini anlama kılavuzu (2. Bölüm)
    • 5 Eylül 2011 Kolesterol yüksekliğini anlama kılavuzu (1.bölüm)
    • 6 Haziran 2011 Ultra kötü kolesterol masalı ve kolesterol paradigmasının iflası
    • 14 Şubat 2011 Hücre içi kolesterol azaldığı için mi yaşlanıyoruz?
    • 1 Kasım 2010 Genetik kolesterol yüksekliğinde gizlenen gerçekler
    • 20 Ekim 2010 Gelecekteki yeni kanser ilacınız: Statinler....
    • 18 Ekim 2010 Genetik kolesterol yüksekliği yüzyılın yalanı mı?
    • 5 Mayıs 2010 Gizlenen gerçek: Damarlarda kolesterol değil, kalsiyum birikiyor!
    • 20 Nisan 2010 Kolesterol tartışmaları: Du bakali nolcek?
    • 29 Mart 2010 Sağlık Bakanlığı'na kolesterol manifesosu: Bir kez daha düşünün...
    • 15 Mart 2010 İyi kolesterolü yükseltmek (HDL-k) hiçbir işe yaramıyor(muş)!...
    • 3 Mart 2010 Kadınlarda menopoz dönemi geciktirilebilir fakat….
    • 18 Ocak 2010 Siz hangi kolesterol yalanına inanmıştınız?
    • 28 Aralık 2009 İyi kolesterol (HDL-kolesterol), nasıl kötü oldu?
    • 18 Aralık 2009 Taş devri diyeti ve beyin-kolesterol ilişkisi
    • 20 Kasım 2009 Kolesterol ilaçlarının yan etkilerinde mızrak çuvala girmiyor!...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,054 µs